Batum, Gürcistan'ın Özerk Cumhuriyeti Acara'nın başkenti olan Karadeniz kıyısındaki önemli liman kentlerinden bir tanesidir. Nüfusu 2013 yılı itibariyle 190.000 olan kent, bir liman ve ticaret merkezi olarak hizmetini sürdürmektedir. Subtropikal bir bölgede olan Batum özellikle de narenciye ve çay gibi tarım ürünleri bakımından da zengindir.
Batum kentinin tarih dönemine baktığımız zaman kent hakkındaki ilk bilgiler M.Ö. 4.yüzyılda Yunan filozof Aristoteles'in eserinde karşımıza çıkmıştır. Karadeniz kıyısında, Kolkheti’de (Egrisi) “Batusi” adında bir şehirden söz ediliyordu. Romalı yazar Flavius ve Yunan coğrafyacı Flavius Arrianus da Batum’u aynı isimle tanıtıyordu. "Batusi" Yunanca'da derin anlamına gelmektedir ve az önce de dediğim gibi Karadeniz kıyısında Kırım Yarımadası'nda yer alan Sivastopol şehrinden sonra en derin ve elverişli liman konumundadır.
Batum özellikle de Türk turistlerin ilgisini çeken kentler arasında yer alır. Neyse gittiğim yerlerden de bahsedeceğim için çok fazla detaya girmeyeceğimi buradan belirtmek istiyorum. Ben size kendi izlenimlerimden bahsedeceğim.
2 yıl önce gittiğim Karadeniz turunda Artvin-Hopa'da verdiğimiz yemek molasının ardından otobüsümüze binerek yine aynı ilçede yer alan ve Gürcistan'ın başlangıç noktası olan Sarp Sınır Kapısı'na ulaştık. Sarp Sınır Kapısı'na otobüs ya da özel aracınızla gittiğiniz zaman kolay kolay geçiş yapamıyorsunuz. Asıl problem ise ülkeye geçiş sırasında gişelerde başlıyor. Bir de bayram arefesi yoğunluğu olduğu için kalabalığın daha da arttığını zaten hissedeceksiniz. Neyse, yaşadığımız sorunun ardından Karadeniz'in Akdeniz'i diye adlandırılan Batum gezimiz böylece başlamış oldu.
Benim Batum turu sırasında gözüme en çok çarpan mekansa Piazza Meydanı ya da İngilizce'deki tabiriyle Piazza Square oldu. Daha çok konferans ve konser gibi etkinlikler için kullanılan meydanın orta kısmında bulunan yere döşenmiş mozaikler dikkat çekicidir. Mimari özellikle dikkat çeken meydan tipik bir İtalyan havası vermektedir. Burayı gezerken de kendinizi Piazza'dan ziyade İtalya'ya gitmiş gibi hissediyorsunuz. Ayrıca mola için meydanın içerisinde birçok kafe var. Gezi sırasında çok yorgunsanız eğer bir kahve içerek yorgunluğunuzu üzerinizden rahatça atabilirsiniz.
Benim ailemle oturduğum kafede tam wifi ararken masada bir internet şifresi olduğunu gördüm ve şifreyi hemen girdim. Adamlar çok akıllıca bir yöntem kullanarak wifi şifresini masanın altına koymuşlar. Ee işi biliyorlar sonuçta. Keşke bizim ülkemizdeki kafelerde de öyle birşey olsa. En azından garsonları meşgul etmezdik.
Batum'da gözüme çarpan ikinci yer ise Tiyatro Meydanı'nda yer alan Posedion Heykeli oldu. Hristiyanlığın başlagıcı sayılan Yunan Tanrılarından biri olan Poseidon Heykeli'nin hikayesi ise şu şekildedir: en tepede mızrağıyla birlikte denizler Tanrısı Poseidon, onun altında su veya meyve taşıyan masumiyetin simgesi çocuklar, onların altında ise bolluk ve bereket simgesi kadınlar vardır.
Aynı şehirde gözüme çarpan 3.heykel ise Ali ve Nino heykeli oldu. Batum Limanı'nın yakınlarında bulunan 7 metrelik bu heykel Azeri genci Ali ve Gürcü prenses Nino'nun trajik aşkını işlemektedir. Aynı zamanda "Aşk Heykeli" adıyla da bilinmektedir. Heykel: Amerika’da yaşayan heykeltıraş Tamara Kvesitadze’nin, Azeri yazar Kurban Said’in, Azerbaycanlı genç ile Gürcü kız arasındaki aşkı anlattığı “Ali ve Nino” öyküsünden esinlenerek yapılmıştır. Heykelin tamamı çelikten olup özellikle de gece muhteşem bir görüntüye sahiptir. Buraya Gürcü gecesinden dönüşte uğramıştık ve özellikle de ışıklarla da aydınlatılmıştı. O kadar müthişti ki "Anlatılmaz yaşanır" diyeceğiniz türdendi.